Günümüzde din ve hayat ne kadar iç içe?
Din hayattan gayrı bir şey değildir, hayatın ta kendisidir. Biz bu yanlışlıkla, 'yaşama sistemi' olan İslam'ı, 'tapınma dini' haline getirmişiz. İslam yaşanacak bir haldir, hayat tarzıdır, tapınma dini değildir. Dini sadece oruca ve namaza indirgememek gerekiyor. Bunun da devamı tapınma dini olmaktan çıkıp dua dini haline gelmesidir. Tipik örneği, İstinye Park'taki dua odasıdır. Kapısında 'mescit' değil, 'dua odası' diye yazıyor.
İBADET HAYATIN İÇİNDEDİR
İbadetler hayatın dışında bir yerde mi kabul ediliyor?
İbadetler hayatın içinde yapılır. Hayattan kopuk olarak değil. Bunun örneği Hz. Peygamberdir. Efendimiz, bir gün sabah namazını çok kısa ayetlerle kıldırmış. Ashap soruyor tabii: "Hep uzun uzun okurdunuz, yeni bir vahiy mi geldi?" Peygamberimiz: "Hayır, yine uzun okuyacaksınız ama yeni anne olmuş bir genç hanım vardı cemaatte. Aklı yavrusundaydı bir an önce yavrusuna kavuşsun diye kısa kıldırdım" diyor. Namaz böyle bir şeydir.
Ritüellerden ayıran bir 'ibadet' algısı daha var. Bu anlam mı eksik kalıyor da ibadet sadece sembollere indirgeniyor?
İbadet, yani tapınma ritüelleri ayetteki ibadetle, ilmihaldeki ibadet birbirinden farklıdır. Ayetteki ibadet, "Sizi (cinleri ve insanları) bana ibadet etsinler diye yarattım" diye tercüme edilince ahali bunu ilmihal kitaplarında anlatılan ibadet sanıyor. Halbuki ayetin manası o değildir. "Ben cinleri ve insanları yaratmazdım, ancak bana kul olsunlar diye yarattım" diyor. Kul olmanın yolu da Hz. Peygamber vasıtasıyla bize öğrettiği yollardan geçer. Aklımızdan, nefsimizden bulamayız ona gidecek yolları. O bize hediye olarak; bana nasıl gelirsiniz ben size öğreteyim diyerek Peygamberler vasıtasıyla bize bilgileri vermiştir.
Bir dönem gazeteciler de 'umre'ye gitmişti...
İsim vermeyeyim, meşhur gazeteci 'umre'ye gitti. "Bundan sonra içki içecek misiniz?" sorusuna "evet" dedi. Onunkinin kabul olmadığı aşikar belli.
Sembolik yani?
Hayır, o sadece bina görmeye gitmiş. "Kâbe, Halil İbrahim Hazretlerinin yaptığı bir binadır" diyor Molla Camii, ama gönül Allah'ın tecelli ettiği yerdir.
MODERNLİK DİYE BİRŞEY YOK
Siz ne düşünüyorsunuz?
Benim şahsi düşüncelerim kimseyi alakadar etmez. Objektif düşünceler önemlidir. Ben kimim ki ne düşüneyim? Aciz bir kulum. Herkes o acizliğinin farkına varıp, objektif olarak ilim ne diyor bunun cevabını vermeye çalışmalı.
O zaman ilmi konuşalım...
Her ben ile başlayan cümle yanlıştır. "Sen kimsin?" diye sorarlarsa ne cevap vereceksin? Elbette bu düşüncenin hürriyetine sınır çizmek değildir. Ama objektif olamamak, kendi subjektivitesinin içine hapsolmak bugünkü insanları hem ilmi açıdan ucuba götürür hem de aklı karıştırır.
Mesela, ilahiyâtçılar... Birinin söylediği diğeriyle aynı olmuyor. Herkesin fetvası ayrı...
Evet. Bunun en basit örneği 1999 depreminden sonraki açık oturumlardır. Sismolog deprem alimleri çıktılar televizyona. Hangisinin söylediği diğerine uydu? Hepsi birbirini inkar etti. Peki, böyle bir ilim olabilir mi? Hala açık oturumlarda dini mevzular dahil, biri başka şey diğeri başka şey söylüyor ve söze "bence" diye başlıyorlar. Sence böyleyse ben senin dinine tabi değilim. Muhammed Mustafa'nın dinine tabiyim.
Modern dünyanın dayatmaları 'ibadet' algısını değiştirmedi mi?
Ben modernlik diye de bir şey kabul etmem.
Neden?
Modernlik diye bir şey yoktur. Biz kendi benliğimizden dolayı bizden evvelkileri geri zannediyoruz. Biz şimdi elektrikle aydınlanıyoruz diye gaz lambasıyla, mumla, yağ kandili ile aydınlananları geri zannediyoruz. Hz. Mevlana yağ kandiliyle aydınlanıyordu, sen elektirikle aydınlanıyorsun diye bir satır Mesnevi mi yazabildin? Onun için bu modernlik denen şeyi ben kabul etmiyorum.
Peki, modernlik 'ne' değildir?
İlerilik demek değildir. İlerilik diye yutturulan şeylere dikkat edin. Resmi, ideolojik, eğitimin sunduğu da buna dahil. Sen 200 sene evvel yaşasaydın, arkadaşınla komşu kızlarla beraber çeşme başına su doldurmaya gidecektin. Havayı iyi bulduğun zaman dere başına çamaşır dövecektin. Şimdi ise evine su geliyor. Makinanın düğmesine basıyorsun çamaşır yıkanıyor. Bunun adı modernlik mi? Bu sadece senin bedenini rahat ettirir.
"BEN" DİYEN YALNIZDIR
Ne mahzuru var?
Halbuki dere başında, arkadaşınla, ahbabınla müşterek bir iş yapıyordun ve hayatı paylaşıyordun. Şimdi her işi makineye yaptırıyorsun diye hayatı kimseyle paylaşmıyorsun. Her lafa "ben" diye başlıyorsun. Ama unutulmamalı ki her "ben" diyen yalnızdır.
İbadetlerin sosyal yaşam pratiğindeki karşılığını yeterli buluyor musunuz? Mesela; bazı kurumlarda ibadetlerinizi ifşa etmeniz tepkiyle karşılanabiliyor...
Kabul etmiyorum. 1969'un Eylül'ünden beridir sabah dokuz akşam beş tarzı işlerde çalıştım. Avukatlık ve müdürlük yaptım... Beş vakit namazımı hep kıldım ve cumaya hep gittim. Kimse bir şey demedi.
Nasıl?
İşimden kaytarmadığım, işimi dinimden ayrı görmediğim, rızkımın sebebi olarak değil, vesilesi olarak gördüğüm için. Ama işimin bana emanet olduğunu bilip ona en çok riayet ettiğimden, kimse bana "Neden namaz kılıyorsun?" demedi. Bunun içinde gayri müslim patronlarım da oldu. Namazımı da kıldım, orucumu da tuttum. Kimse böyle bir iddia da bulunamaz.
Yazının devamı için: http://yenisafak.com.tr/Ramazan/?t=05.09.2010&i=277014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder